27 Nisan 2009 Pazartesi

Nietzsche - Hegemony

Unutmadan yazayim, onceki mesajda bahsettigim noktadan cok acayip bir kac sey cikiyor aslinda. Bunlardan biri de 'hegemony' kavrami ile ilgili. Eger bir seyin yeniden tanimlanmasi o sey uzerinde donen 'guc oyunlari' ile ilgiliyse ve bu en nihayetinde bu guc oyunlarindan birinin galibiyeti ile sonuclaniyorsa, aslinda burada tam olarak 'hegemony' kavramindan bahsediyoruz- Gramscien anlamda.
Gramsci ne yapmisti? Marksizmin klasik 'altyapi ustyapiyi belirler' indirgemeciligini 'hegemony' ve aslinda 'ideoloji' kavramlari ile asmisti. Gramsci'ye gore altyapi ustyapiyi direkt olarak belirlemez: Bir cok ihtimalin 'carpistigi' ve ihtimallerden birinin kazandigi bir oyundur 'hegemony'. Soz konusu ihtimaller ise ideolojiler oluyor- en genel anlamiyla yasam tarzlari, hayata bakis bicimleri. Diger bir deyisle, bu yasam tarzlarina uygun ideolojiyi buldugun anda 'hegemony' insa edilmis olur.
Nietszche'ye donelim: Bir seyin 'ne oldugunu' guc iliskileri ve bu guc iliskilerinin birinin galibiyeti (bu tabii ki gecici bir galibiyettir) belirler.
Nietszche ve Gramsci'yi birlikte dusundugumuzde ise soyle bir sonuc ortaya cikabilir: mesela kilisenin ‘hristiyanlik’ tanimi uzerinde kurdugu egemenlige bakalim; bunun boyle olmasi aslinda bunun 'tam tersi'nin de olabilecegi anlamina geliyor. Demek istedigim, ‘hristiyanlik’ denen seyin bir ozu olmadigina gore, tarihin her hangi bir doneminde birileri cikip 'arkadasim hristiyanlik aslinda obur dunyayla ilgili degildir, vaftiz dedigin sey sadece sarap icerek de olur, suclu doguyor falan degiliz- maksat eglence' de diyebilirdi. Tabii bu yorumun ilk hristiyanlik yorumuna belli bir referans icermesi de gerekir, ama saniyorum ilk hristiyanliktan da bir cok farkli yol cikar. Kilisenin yorumu bu yollardan sadece biri ve maalesef en hegemonik olmus olani. O halde, baska bir yorum cikaramamamiz baskasinin degil sadece bizim ayibimiz.
Korkarim hristyanlikla ilgili bu yorumu hemen herseye genelleyebiliriz ve sonucta karsimiza baska bir tarih cikar: yenilgilerin tarihi (geneaology of defeats- boyle bir sey yapilabilir mi- hic soylenmemis sozlerin bir tarihi olur mu?)

Nietzsche - Geneaology of Morality

Nietszche'nin Geneaology of Morality'de ettigi su kelam sanirim kitabı ozetler nitelikte: “only something which has no history can be defined” (GM II-13).


Tarih nedir ve nasil okunur? sorusuna Nietszchean bir cevapla ilgili bir kelam bu tabii ki. Nietszche'ye gore bir şeyin 'ozu 'olmadigi icin, bu 'sey' devamli yeniden 'tanimlanir' ve tanimlanmaya da mahkumdur aslinda- yasam devam ettikce [1]. Dolayisiyla 'tarih' bu yeniden tanimlamlardan baska bir şey değildir. Hristiyanlıgı ele alırsak, hristyanlık ilk dogdugunda 'bir kurum olarak kilise' ile bir ilgisi yoktu. Fakat zamanla yeniden tanimlandi (re-interpretation) ve 'kurumsal' bir nitelik kazandi. Simdi hristiyanlık denince aklimiza direkt kilise geliyor, oysa ilk hristiyanlara gore hristiyanlik baska seyleri temsil ediyordu (mesela Roma'ya baskaldiris bunlardan biri olabilir). Hikaye tabii ki burada bitmiyor. Hristiyanlik kurumsal olarak kilise ile icice gectikce, zamanla kilise hristiyanlik uzerinde bir egemenlik kurdu ve belki de ilk cikis noktasiyla hic alakasi olmayan bir cok ekleme/cikarma yapti. Peki bunu nasil yapabildi? Cunku kilise bir kurumsal 'guc' (ekonomi-politik altyapisi da olan) haline geldi ve onceki 'hristiyanlik' anlamini defalarca yeniden 're-interpret' etti. Ama tabii onceki 'hristiyanlik' anlami da tamamen atilmadi- ki bu da aslinda guc iliskileriyle ilgilidir, her yeni tanimlama onceki tanimladan birseyler barindirir kendinde. Hristiyanlik ile ilgili bu ornegi sanirim hemen her seye uygulayabiliriz; devlet, milliyet, cezalandirma, cinsellik vs. -ki uygulanmis hali de var (bkz. Foucault).


Oyleyse ilk cumleye donelim. Nietszche ne demisti? "Only something which has no history can be defined” (GM II-13). Yani tarihi olan bir seyi (hristiyanlik gibi) aslinda tam olarak tanimlayamayiz su an hristiyanlik dedigimiz sey binlerce defa farkli guc carpismalari sonucunda evrilmis ve bu hale gelmistir. Bu guc carpismalarinin hepsini bilmemize ise imkan yoktur, o yuzden tarihi olan bir sey tanimlanamaz.

Ha bu tarihi olan bir seyi ‘jeneolojik’ olarak inceleyemeyiz anlamina da gelmemeli. Nitekim Foucault mesela deliligin tarihinde farkli donemlerde 'delilik' tanimi uzerindeki guc iliskilerinden hareketle bize kopuslari, sureklilikleri ve sureksizlikleri gosteriyor. Yalniz dikkat edilmesi gereken husus Foucault ‘delilik budur’ diye bir sey demiyor- cunku aslinda delilik diye bir sey yok- sadece delilik tanimi uzerinde donen guc oyunlari var. Bu guc oyunlarini gostermek de tam olarak ‘jeneolojik’ bir calismanin amacini olusturuyor. Bir donem deli sokakta kendi halinde takilan biriyken baska bir donem de ‘kapatilmasi gereken biri’ haline nasil geldi? Iste bu sorunun cevabı aslinda bize modernitenin, kapitalizmin ne oldugunu anlatir. Ha bu da tabii eksik bir anlatimdir, jeneolojik bir calisma dogasi geregi eksiktir cunku delilik tanimi uzerinde oynanan binlerce guc iliskisini, intrepretation/re-interpretation'u kimse bilemez (Foucault'un da boyle bir iddasi oldugunu zannetmem). Herneyse, biz Nietszche’ye donelim: 'Only something which has no history can be defined'..

[1] Su alintilar daha aciklayici bu konuda: “anything in existence, having somehow come about, is continually interpreted anew, requisitioned anew, transformed and redirected to a new purpose by a power superior to it; that everything that occurs in the organic world consists of overpowering, dominating, and in their turn,
overpowering and dominating consist of re-interpretation, adjustment, in the process of which their former ‘meaning’ [Sinn] and ‘purpose’ must necessarily be obscured or completely obliterated” (GM, II-12).